Distopya Film Festivali’nin İkinci Gününe Babis Makridis ve Feza Çaldıran’ın Ustalık Sınıfı, Erdem Tepegöz’ün Söyleşisi Damga Vurdu

Festivalin ikinci gününde “Yapay Zekâ ve Tekno-Lojik Gelişmeler” programı, Distopyaya Teorik ve Eleştirel Yaklaşımlar akademik oturumu ve film gösterimleri devam ederken Babis Makridis ve Feza Çaldıran’ın ayrı oturumlarda gerçekleştirdiği masterclass, Erdem Tepegöz’ün katılımıyla gerçekleşen uzun metraj film gösterimi programları büyük ilgi gördü.

  • 12 Aralık 2021
  • Distopya Film Festivali’nin İkinci Gününe Babis Makridis ve Feza Çaldıran’ın Ustalık Sınıfı, Erdem Tepegöz’ün Söyleşisi Damga Vurdu için yorumlar kapalı
  • 454 kez görüntülendi.
Distopya Film Festivali’nin İkinci Gününe Babis Makridis ve Feza Çaldıran’ın Ustalık Sınıfı, Erdem Tepegöz’ün Söyleşisi Damga Vurdu

Festivalin ikinci gününde “Yapay Zekâ ve Tekno-Lojik Gelişmeler” programı, Distopyaya Teorik ve Eleştirel Yaklaşımlar akademik oturumu ve film gösterimleri devam ederken Babis Makridis ve Feza Çaldıran’ın ayrı oturumlarda gerçekleştirdiği masterclass, Erdem Tepegöz’ün katılımıyla gerçekleşen uzun metraj film gösterimi programları büyük ilgi gördü.

 

 

Distopya Film Festivali’nin ikinci günü olan cumartesi gününde, izleyiciler festival sloganının da yerini bulacağı şekilde “daha derine dal”dı. Ütopya ve distopya evrenini daha yakından tanımak isteyen izleyiciler, akademik oturumlarla akademik açıdan distopya kavramını dinlerken, usta yönetmenlerin distopya ve ütopya evrenine nasıl baktığına da şahit oldu. 

 

“Ölüm en büyük distopyadır”

Hellenic Film Academy Awards'da En İyi Film ödülü, Torino film festivalinde Fipresci Ödülü ve Odesa Uluslararası Film festivalinde En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülleri gibi pek çok ödüle layık görülen Babis Makridis, Distopya Film Festivali aracılığı ile sinema severlerle buluştu. İki yıl önce distopyaya dair yaptığı belgesel ve çeşitli filmlerinden kesitler göstererek izleyicilere distopik bir ortam yaşatmak isteyen Makridis, ayrıca festivale özel yaptığı kısa filmini de ilk kez Distopya Film Festivali izleyicileriyle paylaştı. Distopik bir film yaparken distopyanın içindeki ütopyayı bulmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Makridis, bu iki kavramın öznel olduğunu söyleyerek seyircilere distopya ve ütopya kavramının onlar için ne ifade ettiğini sordu. Gerçek distopya filmlerinin insanın ta kendisi, özü ile ilgili olduğunu savunan Makridis, oturumun sonunda kendi ütopyasını ve distopyasını “Benim ütopyam çocukluktur. Her şey bizim hayal gücümüze bağlıdır. Biz büyüdükçe hayallerimizi geride bırakırız. En sonunda ölüme ulaşırız. Ölüm en büyük distopyadır. Bu fikir çocukluğun neden ütopya olduğu fikrini de pekiştirmektedir.” şeklinde açıkladı.  

 

“Çektiğim hiçbir şeyi izlemiyorum, çünkü acı duyuyorum.” 

Moderatörlüğünü Hatice Aşkın’ın yaptığı oturumda Şahsiyet, Daha, Kuzu ve Meryem gibi projelerle tanıdığımız Feza Çaldıran, sektöre fotoğrafçılığa ilgi duyması ile başladığını ve uzun bir süre asistan olarak görev aldığını açıkladı. Distopya filmin belirli kodları olduğunu ve bu kodlarla baştan kısıtlandığını belirten Çaldıran, Türkiye’de distopik film çekmek için kendi kendini geliştirmenin gerekli olduğunu vurguladı ve “Bu filmleri seyretmeli ve anlamalısın. Biz hem mekanik hem de sanat anlamıyla çalışıyoruz. Kamera hareketleri mekanik, ama mekanlar sanatsal. Görüntü yönetmeninin film dilini oluşturması lazım özellikle distopyada. İzlediğin filmlerden referansla bir distopya filmi yapabilirsin.” dedi. Büyük bir David Fincher hayranı olduğunun altını çizen Çaldıran, Seven filminin Şahsiyet dizisinde  onu etkilemiş olabileceğini ve izler görülebileceğini belirtti. “Çektiğim hiçbir şeyi izlemiyorum, çünkü acı duyuyorum.” diyen Çaldıran, o zamanki şartlarda en iyi olanı çekmeye çalıştığını ve filmi tekrar izlerse daha iyisini yapabileceğini düşündüğü için bunun kendine acı verdiğini belirtti. Herkesin ona kamera markası sorduğunu anlatan Çaldıran, bir marka takıntısı olmadığını ve en son kamerayı düşündüğünü söylemeyi de ihmal etmedi.

 

“Distopya dediğimizde kafamızda bir klişe var”

Günün son söyleşisi ise festivalin Uzun Metraj Program Direktörü sinema yazarı Kerem Akça’nın moderatörlüğünde Gölgeler İçinde filminin yönetmeni Erdem Tepegöz ve yapımcılarından Umut Özçorlu ile gerçekleşti. “Gölgeler İçinde” filmi Erdem Tepegöz’ün de katılımıyla sinema severlere skopofili dolu bir deneyim yaşattı. Programda yönetmen Erdem Tepegöz’ün dünya prömiyerini 42. Moskova Uluslararası Film Festivali’nde yaparak Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen, Türkiye prömiyerini yaptığı 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ise toplam beş ödül alan ve festivallerde boy gösteren filmi “Gölgeler İçinde” üzerine konuşuldu. Gölgeler içinde ile zamansız ve mekansız bir dünya kurduğunu belirten Tepegöz, Gürcistan’da bir maden kasabasında çektiği bu filmin özellikle mekanı keşfetmeye başladıktan sonra hikayenin bu doğrultuda güncellendiğini belirtti ve “Mekanın hikayenin içine sızmasını seviyorum” dedi. Metropolis filmi, antropolojik metinler ve Rus bilim kurgu edebiyatından sık sık etkilendiğini söyleyen, hatta bu filmde yansımalarını görebileceğimizi vurgulayan Tepegöz, “Distopya dediğimizde kafamızda bir klişe var. Bilim kurgu dediğimizde kafamızda hep uzay yolculuğu canlanıyor. Aslında ezoterik kavramların ve spiritüel kavramların daha çok yeri var bilimkurguda. Önümüzdeki yıllarda bu mistik dünyayı filmlerde daha verimli kullanabiliriz. O yargıyı kırmak felsefi metinleri kurgulamak benim için çok büyük bir deney alanı.” dedi.  Bilimkurguyu çok sevdiğini belirten Tepegöz, artık gerçek hikayelerin onu heyecanlandırmadığının da altını çizerek yeni projelerinin bilimkurguya dokunduğunun da sinyallerini verdi. 

 

Distopya Teorik ve Eleştirel Yaklaşımlar

“Tekno-distopyada Kadın Temsili” konusunu ele alan Burcu Küheylan, distopyanın tarihsel gelişimi, politik bağlamı ve biçemsel özellikleri baz alınarak değerlendirilmesinin ve popülerleşmesinin sorgulanmasının önemini belirtti. Distopya türünde geçmişten bugüne kadınları yaratıcının hedef objesi olarak sunan eserlerin varlığından örnekler veren Küheylan, “Japon İşi” ve “Metropolis” gibi filmler üzerinden tezini örnekleyerek savundu. Distopyalarda var olan robot kadınların çoğunlukla erkeklerin ideal kadını olarak hem büyüleyici hem de korkutucu bir imge olduğunu söyleyen Küheylan, son olarak Teknodistopya'nın icra ve temsili hemen hemen erkek tekelinden çıkarak uğradığı değişimlere değindi. 

 

“Sinemada Ütopyalar ve Distopyalar” konusu ile ilgili akademik tezini sunan Simon Spiegel, anlatının sadece bir hikaye elde etmekle ilgili olmadığını, bir alternatif sunmak olduğunu vurguladı. Hikayede genel olarak mutluluktan farklı bir tür çatışmaya ihtiyaç olduğunu söyleyen Spiegel, ütopik ve distopik hikaye kurgusunun aslında hiç de ilginç olmadığını vurguladı. 

 

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkıları, Üsküdar Belediyesi’nin iş birliği, BKM Mutfak’ın desteği ve Uluslararası Bağımsız Sinema ve Sanat Derneği tarafından ilk kez bu yıl düzenlenen Distopya Film Festivali son günü olan pazar günü de pek çok programla distopik evrenin kapılarını aralamaya devam edecek. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı